Ahmet Türk: 7 Haziran sonrası eyleme geçmek hataydı!

Ahmet Türk: 7 Haziran sonrası eyleme geçmek hataydı!
2 hafta önce tahliye edilen Ahmet Türk, 7 Haziran sonrasında PKK'nın çatışma ortamı başlatmasının hata olduğunu belirtti. Türk, tutuklanmasına tepki gösteren Bahçeli'nin desteğinden de memnun olduğunu belirtti.
Mardin Büyükşehir Belediyesi Eski Başkanı Ahmet Türk, 3 ay önce yerine kayyum atandı ve ardından tutuklandı. Türk, hayatı boyunca barışı savunmuş, silahla çözüm olmayacağını vurgulamış bir isim. Bu yüzden tutuklamasına farklı kesimlerden tepki geldi.

2 hafta önce tahliye edilen Ahmet Türk, Habertürk'ten Kübra Par'a konuştu. Tutuklanmasının doğru olmadığını dile getiren Devlet Bahçeli'nin desteğine sevindiğini dile getiren Türk, “Barışın zamanı olmaz” dedi...

İşte o söyleşi:

‘DEVLET BAHÇELİ'NİN DESTEĞİNE SEVİNDİM'

- Tutuklanmanıza farklı kesimlerden tepki geldi ama en dikkat çekeni Devlet Bahçeli'nin sözleriydi. Şaşırdınız mı?

Doğrusunu isterseniz biraz şaşırdım! (Gülümsüyor) Gerçekten böyle bir şey beklemiyordum. Sayın Bahçeli ile uzun süredir parlamentodayız. Bir-iki sefer “Merhaba”mız olmuştur. Bir sefer de Anıtkabir'e gittiğimizde ikimiz arka tarafta kalmış, “Merhaba”laşmış, hal hatır sormuştuk. Bunun dışında bugüne kadar herhangi bir temasımız olmamıştı. Siyaseten de ayrı kulvarlardayız. Ama insani olarak böyle bir söylemde bulunduğu için memnun oldum. Kendisini telefonla aradım, bu duyarlılığından dolayı teşekkür ettim. Nezaketle karşıladı. “Geçmiş olsun, sağlığın nasıl?” dedi. Kısa bir görüşmeydi. 

BAHÇELİ NE DEMİŞTİ?

Bahçeli, Türk'ün durumuna ilişkin, "Meclise geldiğimiz zaman elimizi sıkan bir şahıs Ahmet Türk. 74 yaşındaki Ahmet Türk'ün rahatsızlığı ileri aşamadaysa tedavisine fırsat verecek şekilde tutuksuz yargılanması sağlanmalı." ifadelerini kullanmıştı.

Türk'ün diğer açıklamaları ise şöyle;

Deniz Baykal'la da görüştünüz...

Evet. Gözaltına alındığımda Sayın Baykal Mardin'de aileme uğramıştı. Ben de teşekkür etmek için kendisini ziyaret ettim. Uzun yıllar aynı partide siyaset yaptık. Zaman zaman muhalif gruplarda bulunduk ama sonuçta bir geçmişimiz, dostluğumuz var. CHP Grubu'ndan başka arkadaşlar da Silivri'de ziyaretime geldi. Fikri Sağlar, Zeynep Altıok, Mehmet Tüm, Sezgin Tanrıkulu... Şafak Pavey, 2 kez geldi.

- Arayıp sorduğuna şaşırdığınız başka biri oldu mu?

Birçok siyasetçi aradı. İsimlerini tek tek söylemem doğru olmaz. Ama önemli mevkilerde bulunmuş aktörlerden “Geçmiş olsun” telefonları aldım.

- Aileniz nasıl karşıladı bu süreci?

Elbette çok üzüldüler. Belki de en çok torunlarım üzüldü. 

‘O FOTOĞRAFA ÜZÜLDÜM, NEZAKETLE DAVRANDILAR'

- Sağlığınız şimdi nasıl?

Yaşlılığın getirdiği bazı rahatsızlıklar var. Gözümde katarakt var, bu hafta ameliyat olmak için İstanbul'a geldim. Yıllardan beri kalp piliyle yaşıyorum. Zaman zaman böbreklerimde de sıkıntılar oluyor. Onun dışında hâlâ ayaktayız, iyiyiz...

- Birkaç kez cezaevi değiştirdiniz. Nedeni neydi?

Tutuklandıktan sonra Mardin Cezaevi'ne götürmelerini bekliyordum ama mahkeme salonundan direkt alıp havalimanına götürdüler; Silivri'ye geçtik. Yani mahkeme kararı daha açıklanmadan benim ve benimle birlikte gelecek polislerin bileti ayrılmış, cezaevi belirlenmiş. Bu da bu tutuklamanın siyasi bir karar olduğunu ortaya koyuyor. Ama “Şaşırdım” desem doğru olmaz çünkü alışığız. Bunları 1980'lerde yaşadık, 1994'te yaşadık... Türkiye maalesef zaman zaman diyaloğun koptuğu, kinin, öfkenin, bastırmanın egemen olduğu dönemlerden geçiyor. Siyasi kararlar sonucu bazı politikacılar hedef haline getiriliyor.
- Peki cezaevinde nasıl muamele gördünüz? 2 askerin kolunuza girdiği görüntü, tartışmalara neden olmuştu...

Burada insan dürüst olmalı... Mahkemeye, Adli Tıp'a ya da hastaneye götürülürken hiçbir sıkıntı yaşamadım. Güvenlik için koluma girmişlerdi. Yerde kar vardı, ben de kaymamak için önüme bakıyordum. O sırada kötü bir fotoğraf çıkmış. Görünce ben de etkilendim. Ama gerçekten nezaketle davranmışlardı. Aksini söylemek ahlaki olmaz.

‘BUNU DA ATLATABİLİRİZ'

“Bugün şiddet sarmalının egemen olduğu bir ortamı yaşadığımız doğru. Böyle bir ortamda bile birçok şeyin yapılabileceğine inanıyorum. Barışta hiçbir zaman geç kalınmaz. Başbakan Yardımcısı çıktı; ‘Ahmet Türk'ün söyledikleri çok geç kaldı' dedi. Barış için geç kalınır mı? Barışı istemenin zamanı olmaz. Bütün olumsuzluklara rağmen, şiddet sarmalının beynimize, ruhumuza hâkim olduğu bir süreçte, biz yine barışa inanarak, diyaloğu oluşturarak bu süreci atlatabiliriz.”

‘7 HAZİRAN SONRASINDA EYLEME GEÇMEK HATAYDI'

- 7 Haziran'da HDP yüzde 13 oy aldı ve Meclis'e 80 milletvekiliyle girdi. Ama ardından PKK çatışma ortamını başlattı. Kürt siyasetçiler, bu eylemlere yeterince yüksek sesle karşı çıkmadıkları için eleştiriliyor...

7 Haziran seçimlerinden sonra Cumhurbaşkanı'nın süreci bitirdiği biliniyor. Ama bana kalsaydı buna dair ipuçları tamamen ortaya çıkıncaya kadar sabırla beklerdim. 7 Haziran sonrasında hemen bir eylem dönemine geçilmesi, bence Kürtler açısından bir hataydı. Çok açık konuşayım, ben böyle değerlendiriyorum. Diplomasi eksik yürütüldü. Ben olsam “Biz hâlâ eski yerimizde duruyoruz. Barış için sonuna kadar direneceğiz, inat edeceğiz, süreci bozmayız” gibi mesajlarla çıkardım ortaya. Ama tabii bu ne benim kontrolümde ne de gücümün alabildiği bir şey. Bu tamamen örgütün ortaya koyduğu bir karardır. Bu kararı siyasilerin değiştirme şansı yok. Dünyaya baktığımız zaman birçok ülkede bu gibi hareketlerde önce parti kurulmuş. Irak Kürdistanı'nda da önce KDP kurulmuş sonra peşmerge güçleri oluşturulmuş. Ama Türkiye'deki Kürt hareketinin demokratik siyaset zemini yokken, silahlı mücadele ortaya çıkmış. Bu nedenle silahlı mücadele her zaman süreçler üzerinde etkili olmuş. Siyasileri suçlamanın bir anlamı yok. Ne HDP Genel Başkanı'nın ne de sivil kurumların bu savaşı durdurmaya ya da kararlar almaya yönelik bir gücü, yetkisi ya da iradesi yok.

ÖCALAN'IN BARIŞÇIL MESAJLARI KANDİL'DE NE KADAR YERİNİ BULDU?

- Siyasilerin gücü ve iradesi nasıl olmaz? Masum insanların ölümüne neden olan saldırılardan sonra HDP'nin dönüp gür bir sesle “Biz 80 milletvekiliyle Meclis'teyiz, barıştan yanayız” diyerek eylemleri durdurması gerekmez miydi? Bu konuda siyasiler her zaman mesaj verdi. Artık sorunların demokratik zeminde çözülmesi gerektiğini söylediler. Ama bu mesajlar ne kadar yerini buldu? Belki bunu tartışabiliriz. Ben İmralı'ya gidip görüşme yaptığım dönemde Sayın Öcalan da “Artık sorunların demokratik zeminde çözümü ve diyaloğun oluşturulması konusunda bütün gücümüzle çaba göstereceğiz. Ben görüşmeler yapıyorum” diyordu. Nevroz'da gönderdiği mektupta da demokratik yöntemlerle çözüm noktasında yeni bir dönemin mesajını vermişti. Bilmiyorum bu mesajlar çok iyi okunmadı mı? Belki bunun üzerinde tartışmak, düşünmek lazım.

‘KUŞKULARIM VAR'

- Yani PKK, siyasi kanadın güçlenmesini ve sorunun demokratik yollarla çözülmesini istemedi mi?

Zaman içinde bunların hepsi ortaya çıkacak. Bu konuda endişelerim var. Geçmişte devletin bilgisi dahilinde Kandil'e de gittik, Sayın Öcalan'ın mesajlarını ilettik. Kandil'dekiler de bu sürecin barışçıl bir sürece evrilmesi için Başkan'ın aldığı kararlara tamamen uyacaklarını ifade ettiler. Ama sonuçta bir şiddet sarmalına yakalandık. Kuşkularım var. Bu kararlar neden alındı? Veyahut aktörler kimlerdir? Belki bunlar ortaya çıkar...

‘SİLAH, BARIŞ İÇİN ARAÇ DEĞİLDİR'

- “Diyarbakır Cezaevi'nde işkence görmeme rağmen hiç kimseye kin ve nefret beslemiyorum” demişsiniz. Size sürekli “Barış” dedirten neydi?

Silah, barış için bir araç değildir. Diyarbakır zindanındayken gece gündüz işkence görüyorduk. Havalandırma yürüyüşü yaptırdıkları zaman beton kan gölüne dönüyordu. O işkence yapanlara bakıp “Eğer ileride ben de bunlar gibi düşünürsem insan değilim” diyordum. Bu nedenle asla kin gütmedim. Zaten dağa çıkmayı hiçbir zaman düşünmedim. Sorunları ancak demokratik zeminde çözebileceğimize inanıyorum.

‘CİZRE'DE AMBULANSI SOKMAYAN KOMUTAN FETÖ'DEN ZİNDANDA'

- Hendek politikasına da karşı çıkmıştınız...

Evet, bunu açıkça ifade etmiştim. Ama bakıyorsunuz bir yerde hendekler kazılıyor. Diğer tarafta 200 metre ötede polisler oturmuş, bu hendeklerin kazılmasını seyrediyor. Bunu Nusaybin'de, Cizre'de gördük. Hiçbir müdahale olmuyordu. Burada farklı bir soru geliyor akla. Acaba barış sürecinin sona ermesi için birileri tuzak mı kurdu? Cizre'de ambulansları göndermek için İçişleri Bakanı samimi olarak çaba sarf etti. Buna rağmen o ambulansların o sokağa girmesine izin verilmedi. Bakıyoruz, o işin başında olan ordu komutanı FETÖ'den dolayı bugün zindanda.

- “Hükümete karşı operasyon yürütülmüş olabilir” mi demek istiyorsunuz?

Evet olabilir. Bütün bunları düşündüğümüzde, birilerinin bu süreçlerin barışa evrilmesini engelleyecek roller oynadığını görüyoruz.

‘BÖLGE HALKI REFERANDUMDA İRADESİNİ ORTAYA KOYACAKTIR'

- Referanduma nasıl bakıyorsunuz?

Çoğulcu ve katılımcı demokrasiden yana bir insanım. Yıllarca bunun mücadelesini verdim. Her şeyden önce halkın özgür iradesinin sandığa yansıması benim için önemlidir. Özgürce gidecek ve neye inanıyorsa o şekilde davranacak. “Evet” diyen vatansever, “Hayır” diyen vatan haini gibi bir politika yürütülmemeli. Ayrıca bu referandum, partilerin meselesi değil. AK Partili olup da bu referandumda “Hayır” diyecek insanlar olmalı. Veyahut benim partimden “Evet, ben bunu beğeniyorum” diyebilecek insanlar olmalı. Ayrıca tekçi bir anlayış Türkiye'ye yarar sağlamaz. Yıllardan beri CHP'yi eleştiren, tekçilikle suçlayanlar, şimdi tekçi bir anlayışa sahip çıkıyor. Buna halkı nasıl inandıracaksınız?

- AK Partililer, Kürtlerin statükodan yana olmayıp referandumda değişimi destekleyeceklerini söylüyorlar.

Hangi sistemi değiştiriyorsunuz ya da neyin önünü açıyorsunuz? Toplumsal sorunu çözmeye, bazı hakları tanımaya ya da farklı kültür ve kimlikleri kucaklamaya yönelik bir madde mi var? Bu öneride toplumun talep ettiği hiçbir hak veya özgürlük yok. Halk bunu görüyor.