YYÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hakan Karaaslan, YYÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Erkan Afşar ve YYÜ Ortadoğu Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Abdullah Erol, ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde 30 bin kişilik sözde sınır koruma ordusu kurma girişimini İHA muhabirine değerlendirdi.
YYÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Karaaslan, son zamanlarda gelişen olaylarla birlikte Türkiye’nin yeni bir güvenlik stratejisi başlattığını belirtti. Yrd. Doç. Dr. Karaaslan, “Türkiye’de ulusal güvenlik stratejisi politikasına baktığımız zaman, ülke güvenliğinin ülke içerisinde değil sınır ötesinde başladığı, tehditlerin henüz saldırı olmadan kaynağından yok edilmesine yönelik Türkiye’nin yeni bir güvenlik stratejisinin başlattığını görüyoruz. Kuzey Suriye’deki birtakım oluşumları kendi bekasına ve ulusal güvenliğine çok ciddi bir tehdit olarak algılamaktadır. Ülkenin kendi ulusal güvenliğini sağlamak için bireysel adımlar atmaktan da geri durmayacağı yönündedir. Özellikle son dönemde Ortadoğu coğrafyasına yönelik olarak ABD’nin ve Türkiye’nin farklı tanımlanmaları, iki ülke arasında çok ciddi sorunlara ve bir takım krizlerin varlığına işaret etmektedir. Son girişim itibariyle de iki ülke arasındaki ilişkilerin oldukça kırılgan bir hal aldığını görmekteyiz” dedi.
“ABD NEDEN BÖLGEDE KALMAK İSTİYOR?”
ABD'nin, İsrail’in güvenliğini teminat altına almak ve İran’a karşı Ortadoğu’da bir blok oluşturmak için böyle bir girişimde bulunduğunu ileri süren Karaaslan, “ABD’nin ‘Suriye Sınır Güvenliği Gücü’ oluşumuyla ilgili girişimi, kısa ve orta vadede Suriye’den çıkma niyetinin olmadığını göstermektedir. ABD neden bölgede kalmak istiyor? Bunun en önemli nedenlerden bir tanesi, İsrail’in güvenliğini teminat altına alınmasında ABD’nin bir garanti teşkil etmek istemesi ve bölgede ağırlığını devam etmek istemesi, diğer nedeni ise İran’a karşı Ortadoğu’da bir blok oluşturmaktadır. Mısır, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerini de yanına alarak İran’ın bölgesel hegemonyasını ve bölgesel nüfuzunu kırma politikasını izlenmesidir. Bu nedenle ABD, İran’a yönelik Ortadoğu coğrafyasında bir sınırlandırma ve çevreleme politikasının izlendiğini görüyoruz. ABD’nin Suriye’deki varlığını da bu amaç için bir araç olarak kullandığını görmekteyiz” diye konuştu.
YYÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Erkan Afşar ise ABD'nin Türkiye’nin bütün uyarılarına rağmen ‘Suriye Sınır Güvenliği Gücünü’ oluşturmasındaki amacının, ileriki süreçte Türkiye’de bir tehdit algısı olarak görülebileceğini belirterek, “Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği üzere, orada oluşabilecek herhangi bir devlet, ileriki süreçte bütün coğrafyayı ve Suriye’yi de etkileyebilecek bir yapıya dönüşeceği belirtilmiştir. Bu açıdan bakıldığı zaman ABD’nin buradaki politikaları ileriye dönük bir politikadır” şeklinde konuştu.
“TÜRKİYE’NİN YAPMASI GEREKEN HAMLE, KENDİ SINIR GÜVENLİĞİNİ KORUMAKTIR”
Türkiye’nin kendi sınır güvenliğini koruyacağını ve ileriki süreçte uluslararası ilişkilerde diğer aktörlerle birlikte hareket etmesinin önemli olacağını ifade eden Avşar, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sadece Kuzey Suriye’de oluşturmuş olduğu bir politika değildir. İran da oyuna dahil edilmek isteniyor. Özellikle İran’ın Suriye üzerinden çevrelemeye çalışmakta ve burada da üçüncü bir hedef olarak da Türkiye’nin ileriki süreçte tehlike altına girdiğini görebilmekteyiz. Bu aşamada Türkiye’nin yapması gereken hamle, kendi sınır güvenliğini korumaktır. Bu amaçla da Afrin’e bir operasyon olasılığından bahsediliyor. Sınır güvenliğimiz açısından bu son derece önemlidir. Uluslararası ilişkilerde diğer aktörlerle birlikte hareket etmek önemlidir.”
YYÜ Ortadoğu Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Yrd. Doç. Dr. Abdullah Erol da, ABD’nin son günlerde seslendirdiği Afrin politikasının Türkiye gibi otonom kazanmış ülkelerin, ulusal ve uluslararası politikalarda güç istencini kırmaya yönelik projeler olarak görülmesi gerektiğini söyledi. Yrd. Doç. Dr. Erol, şunlar kaydetti:
“Küresel güçler, ekseriyeti Müslüman olan ama etnik, dini ve mezhepsel açıdan heterojen bir yapıya sahip Ortadoğu’da müdahaleyi artırıcı pozitif ve kalıcı özellikte dizayn ve paratoner yapılanmalar oluşturulmuştur. ABD’nin son zamanlarda bu coğrafyada farklılıkları çatışma unsuru olarak yeniden aktörleştirmekte, doğrudan kendisinin yer almadığı ama lojistik olarak kendisinin olabileceği savaş alanları geliştirmektedir. Küresel güçler gerçek anlamda birçok çıktısı olan popülasyon projesinin evrelerini uygulamaya çalışmaktadır.”