Doğu Anadolu Projesi (DAP) Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı ve Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı'nın da (DAKA) desteklediği çalışmalar, Merkezin Müdürü Doç. Dr. Erkan Konyar başkanlığında yapılıyor. Kızgın güneşin altında hummalı bir çalışma yürüten ekipler, zaman zaman ilginç bulgulara da rastlıyor. Eski Van'ın ortaya çıkarılmasını amaçlayan çalışmalar, büyük bir titizlikle yürütülüyor. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalından Uzm. Dr. Can Avcı ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Erkan Konyar, çalışmalara ilişkin tüm detayları açıkladı.
GEÇMİŞİN İZLERİ ARANIYOR
Van Kalesi çevresinde, Eski Van Şehrinin ortaya çıkarılması, turizme kazandırılması ve yaşanılabilir mekanlar oluşturulması amacıyla hummalı bir çalışma yapılıyor. Değişik üniversitelerden bilim adamları, tez ve doktora öğrencileri, kızgın güneşin altında geçmişin izlerini arıyor.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Erkan Konyar başkanlığındaki ekip, çalışma yapılan alanda çeşitli projelere de hayat verme amacında. Eski Van şehrinin ayağı kaldırılması, kültür ve turizm alanındaki bazı kamu binalarının da buraya taşınması söz konusu. Yapılan çalışmaların tamamlanması ile Eski Van Şehrinin cazibe merkezine dönüştürülmesi hedefleniyor.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın izniyle gerçekleştirilen kazı çalışmaları ile şu ana kadar 1900'lü yılların başına kadar gidebilen çeşitli kalıntılar elde edildi. Eski Van'ın ticaretinin yapıldığı alanların ortaya çıkarıldığı kazı çalışmalarında, kamu binaları olarak kullanıldığı tahmin edilen temellere de ulaşıldı. Çalışmalar şimdi yoğunlukla ticaretin yapıldığı alanlar ile kamu binalarının bulunduğu tahmin edilen alanlarda yapılıyor.
Değişik üniversitelerden 46 kişinin katıldığı çalışmalar hakkında, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalından Uzm. Dr. Can Avcı ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Erkan Konyar, gazetemize tüm detayları anlattı.
İlk olarak, Kayaçelebi Camisinin doğusunda ekibiyle çalışan İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalından Uzm. Dr. Can Avcı'yı ziyaret ettik.
Uzm. Dr. Can Avcı, kazı çalışmalarına ilişkin; “2010 yılında, Doç. Dr. Erkan Konyar başkanlığında, Van Kalesi höyüğünde çalışmalara başladık. Kültür Bakanlığı izniyle İstanbul Üniversitesi adına yaptığımız bu çalışmanın daha geniş bir alana yayılmasını ve daha geniş bir alanda yerleşim izlerinin tespiti için Kale’nin güneyinde yer alan Eski Van Şehri ve Urartu Başkenti Tuşpa’nın yönetim ve saray birimlerinin inşa edildiği bölümleri de kazı alanımıza dahil etmek istedik. Çalışmalarımız netice verdi. Önce saray kesiminin yer aldığı sitadel kısmında, ardından 2013 yılında Eski Van Şehri’nde çalışmalara başladık. Eski Van Şehri, 1915 olayları, ardından 1918 Rus saldırısı sonrası yıkılan ve daha akabinde tahribatın devam ettiği bir kent.” dedi.
“YENİ VAN ŞEHRİ’NDE, ESKİ VAN ŞEHRİ’NDEKİ YAPI MALZEMELERİ KULLANILMIŞ”
Yeni Van Kenti’nin kimi kamu binalarının inşasında Eski Van Şehri’ndeki taş malzemenin kullanıldığını ifade eden Uzm. Dr. Avcı; “Yeni kamu binalarının buradaki taşlarla inşa edildiğini gördük. O yüzden de tahribatın çok fazla ve sürekli olduğunu söylemek gerekir. 1915'lerde burası terkedilmiş olabilir ama 1950'lere, 1960'lara kadar buradaki taş malzemenin çekilerek şuanki yeni Van kentinde kullanıldığını ortaya çıkarabilmek ve tahribatın boyutlarını anlayabilmek ancak yaptığımız arkeolojik kazılarla mümkün oldu. Ortaya çıkardığımız yapıların sadece temel seviyesinde sağlam kalmış duvarları da bu tahribatı daha net göstermektedir. Mevcut tahribatın halen devam ettiğini görmek üzücü çünkü günümüzde kazı yaptığımız alanlarda otlayan hayvan sürülerinin ve bilinçsiz ziyaretçilerin verdiği zararın engellenmesi basit denetimlerle sağlanabilir. Ziyaretçilerin tümsekler ve üzeri otlarla kaplı yaklaşık 420 dönümlük bu alanın binlerce senelik bir kent kültürüne ev sahipliği yaptığını bilmeleri zor olabilir. Ama anlatmak bizlerin asli görevi olmalı. Ve bu görevi de gerek yaptığımız akademik ve popüler yayınlarla ve gerekse konferanslarla yerine getirmeye gayret ediyoruz. Özellikle kazı başkanımız Doç. Dr. Erkan Konyar’ın bu konudaki hassasiyeti tüm Eski Van Şehri Kalesi ve Höyüğü Kazıları ekibi için örnek teşkil etmektedir. 16., 17. ve 18. yüzyılın sosyal ve ekonomik bakımdan önemli bir Osmanlı kenti, ondan önce 1200'lü yıllara uzanan bir Selçuklu kenti ve çok daha öncesindeki, günümüzden yaklaşık 2700 yıl önce, bir Urartu başkentinin kalıntılarını barındıran bu alanın kent kimliği tesadüfi oluşmuş değildir. Şu anda bir ana yolun iki yanında sıralanan ticarethanelerin, dükkanların ve kamu yapılarının temel seviyesindeki planlarını ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Kazı çalışmamızı sürdürdüğümüz alanda yer alan dükkanlar, kamu yapıları ve yakınındaki ibadethaneler kentin belki de sosyal ve ekonomik anlamda en hareketli kısmı. Çeşitli dini motiflerin bir arada yer aldığı, bu farklılıklara mensup kişilerin ticari olarak faaliyet gösterdiği bu alanın alt yapı ve yol sistemleri de bu hareketliliği kaldıracak derecede profesyonelce kurulmuş.” diye konuştu.
“ESKİ VAN ŞEHRİ’NİN ÇARŞI MERKEZİNDE ÇALIŞIYORUZ”
Eski Van Şehri’nin, merkezi çarşılarından biri olarak tahmin edilen bir alanda çalışma yürüttüklerini kaydeden Uzm. Dr. Can Avcı; “Biz şu anda alan itibari ile Eski Van Şehri’nin bir çarşı merkezi olabileceğini düşündüğümüz kısmında çalışıyoruz. Bu çalıştığımız alan Kayaçelebi Camii’nin hemen doğusuna denk düşüyor. Kazı çalışmalarına başlamadan önce Eski Van Şehri ile ilgili yazılı kaynakları, görsel malzemeleri etüt ettik. Alanda jeofizik araştırmaları ve jeoradar analizleri yaptık. Kazı ekibi içerisinde yer alan İstanbul Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Fethi Ahmet Yüksel ve ekibi gerekli ön çalışmaları gerçekleştirdi. Ortaya çıkan sonuçlar kazı için en uygun alanı tespit etmemizi sağladı. Alanında uzman akademisyenlerle gerçekleştirdiğimiz çalışmalar aslına bakarsanız disiplinlerarası ortak bir gayret. Ekibimizin Sanat Tarihçi üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Banu Paşalıoğlu Konyar, Doç. Dr. Anıl Yılmaz, Yrd. Doç. Dr. Ahmet Vefa Çobanoğlu ve Yrd. Doç. Dr. Ayşe Denknalbant Çobanoğlu özellikle Türk İslam Sanatı uzmanı olmaları hasebiyle çalışmalarımıza kıymetli katkıları vardır. Kazı Başkanımızın ve ekibimizin değerlendirmeleri neticesinde en azından ibadethaneler arasındaki bağlantı yollarını ve etrafındaki yapıları ortaya çıkarmayı hedefledik. Bu çok uzun bir süreç olsa da en azından kazılan alanların ziyaretçilere kent hakkında bilgi verebileceğini düşünüyoruz. 2013 ve 2014 yıllarında yaptığımız kazı çalışmalarının ardından 2015 ve 2016 yıllarında ortaya çıkardığımız mimari kalıntıları korumaya yönelik çalışmalar yaptık. Ticarethanelerin ve sivil meskenlerin duvarlarını temel seviyesinden itibaren kerpiç örerek birkaç kerpiç sırası yükselttik ve daha önce yaptırdığımız analizler ile hazırladığımız çamur sıvayla bu duvarları koruma altına aldık. Pasif koruma adı verilen bu basit uygulama, yeni ve kapsamlı bir ayağa kaldırma projesi hazırlanana kadar kazdığımız orjinal dokuya zarar gelmesini engellemektedir. Van’ı ziyaret eden seyyahların gravürlerinden, fotoğraflarından, anlatımlarından yola çıkarak kentin önemini aslında hiç yitirmediğini, bugün de bu öneminin devam ettirilebileceğini anlatan projeler hazırlamaya niyet ettik. Bu projelerin bir kısmı başladı. Bir kısmı planlama aşamasında.” ifadelerini kullandı.
“ÇALIŞMALAR UZUN BİR DÖNEM ALACAK”
Kültür Bakanlığı, İstanbul Üniversitesi ve Aygaz Genel Müdürlüğü’nün katkılarıyla kazı çalışmalarını sürdürdüklerini ifade eden Avcı, hassas ve titiz bir çalışma yürüttüklerini, alanın da büyük olmasından kaynaklı çalışmaların uzun yıllar alacağını anlatarak açıklamalarını şu şekilde sürdürdü; “Çalışmaların bitmesi çok uzun bir dönem alacak aslında. Bu birkaç senelik bir proje değil. Bizim burada 420 dönümlük alanı topyekün açmamız mümkün değil zaten. Birkaç senede, 10 senede, 20 senede açmamız mümkün değil ama peyderpey en azından ibadethanelerin olduğu bölgeyi, sosyalleşmenin, kültürel akımın geçtiği, halkı bir arada tutan harcın karıldığı ana bölgeleri ayağa kaldırabilmek için önce toprağın altında ne olduğunu bilmemiz gerekir. Ne olduğunu bilebilmemiz için de ortaya çıkarmalıyız. Bu da kazıyla mümkün. Arkeolojik kazımızı bu anlamda titizlikle yürütmeye çalışıyoruz. Daha da önemlisi kazıp ortaya çıkardıktan sonra koruyabilmek.”
“BURALARI YAŞANILIR HALE GETİRMEK İSTİYORUZ”
Uzm. Dr. Can Avcı, gerekli projelerin hayata geçirilmesi durumunda, çalışmaların yapıldığı alanları yaşanılır bir hale dönüştürmeyi arzuladıklarını belirterek; “Yeni bir proje, yeni bir bütçe oluştuğu an bizim hemen yapmak istediğimiz şey buraları yaşanılır hale getirmek. Yaşanılan alanların korunması en kolayı. Aslına uygun dokuyu, mekânın asıl işleviyle alakalı konuyu devam ettirmek. Elbette günün şartlarını da dikkate alarak. Ayakkabıcı olduğunu kazı buluntularıyla belirlediğimiz dükkanda yine ayakkabı üretip satışını yapmak, parfümeri olduğunu tespit ettiğimiz dükkanda ilgili işi devam ettirmek hem kültürel dokuyu korumak hem de tarihsel sorumluluğu yerine getirmek adına dikkat edilmesi gereken noktalar.” dedi.
“1900'LERİN BAŞINA AİT BULGULAR ELDE ETTİK”
Yapılan çalışmalarda 1900'lü yılların başına ait bulguların elde edildiğini de dile getiren İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı’ndan Uzm. Dr. Can Avcı, şöyle devam etti; “Yaklaşık 1900'lerin başına kadar inebildiğimiz bulgular söz konusu. Mimarinin çok net zamanını vermek mümkün değil ama 1800'lü yılların sonu, 1900'lü yılların başı ile ilgili bir mimari doku söz konusu. Şu anda tamir görmüş evreleriyle ortaya çıkardığımız bir yol var. Ana yol taş döşeli ve bu taş döşeli yol Selçuklu'dan Osmanlı’ya, kentsel ihtiyaçlar gözetilerek planlanmış, alt yapısı gözetilmiş bir yol. Taşların sırt yaptığı orta kısımdan yağmur sularının kenardaki oluklara aktığı yolun altından evlere bağlanan drenaj sistemlerinin varlığı söz konusu. Bu yolun etrafındaki mekanlarda ortaya çıkan buluntular yardımıyla mekanların dükkan olduğunu ve işlevlerini belirledik. Mesela bir dükkanda ayakkabı malzemesi, deri parçaları, ayakkabı tamiratında ve yapımında kullanılan deliciler, kesiciler, ayakkabı boyaları, kalıpları vb. şeyler ortaya çıkardık. Buranın ayakkabı imalathanesi ve satış yeri olduğuna karar vermek zor olmasa gerek. Öyle ki metal bir mührün çizme giymiş bir aslan motifi taşıdığını görünce ismini de şakayla karışık 'Aslan Kundura' koyabiliriz diye düşündük. Buranın ayakkabı dükkanı olduğuna dair kesin yazılı bilgiler olmasa dahi, arkeolojik veriler bunu göstermekte. Başka bir dükkanda kumaş yığınlarını yanmış halde bulduk. Yanan ahşap rafların arasında ortaya çıkardığımız kumaş yığınları bu dükkanın kumaş satan bir dükkan olduğunu düşündürdü. Başka bir yerde cam ve porselen mutfak malzemeleri, başka bir yerde de parfüm şişeleri dükkanların işlevlerini ifade etmek için bize yardımcı oldu. En erken tarihli buluntularımız 1890’lı yıllara ait. O dönemin askeri teçhizatına ait malzemelerin yanı sıra mahkeme zabıtlarına ait yanmış parçalar, madalyon ve ağırlık ölçüleri net olarak tarihleyebildiğimiz buluntulardır.”
“ESKİ VAN ŞEHRİ’NE SAHİP ÇIKMAK ÇOK ÖNEMLİ”
Çalışma yapılan alanların, geçmişe ayna tutması anlamında son derece önemli yerler olduğunu ve sahip çıkılması gerektiğini de vurgulayan Avcı, açıklamalarını şu mesajlarla tamamladı; “Öncelikle yerel yöneticilerin ve tabi ki Van halkının Eski Van Şehri’ni ziyaret etmesini diliyoruz. Ziyaret sonrası oluşacak farkındalığın önemi büyük olacaktır. Bir önceki dönemin aslında bir sonraki döneme ışık tutması gerektiğini akıldan çıkarmamak gerekir ki geçmişe sahip çıkarsak yarınların kıymetini idrak etmek daha kolay olacaktır. En basit anlatımla kültürel değerlerimizin korunması ne derece önemli bir kültürel geçmişe sahip olduğumuzun farkına varmakla başlar. Arkeolojik alanların korunması tamamen insanın samimi çabasıyla mümkün. Duvarlar örerek, halktan soyutlayarak geçmişimizin değerlerini korumanın mümkün olmadığına inanıyoruz. Halkın içine girdiği, yaşadığı ve benimsediği yerlerin daha uzun ömürlü olduğunu iyi biliyoruz. Eski Van Şehri’nin sadece turistik ziyaretler için değil geleceğine sahip çıkmak isteyen Vanlılar için de önem arzetmesini diliyoruz.”
KONYAR VE EKİBİ, GÜNEŞ ALTINDA GEÇMİŞİN İZLERİNİ ARIYOR
Uzm. Dr. Avcı ile sohbetimizin ardından soluğu bu kez, eski Van evlerine yakın bir bölgede çalışma yürüten ekibin başında olan İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırma Merkezi Müdürü ve aynı zamanda kazı ekibinin başkanı Doç. Dr. Erkan Konyar'ın yanında alıyoruz. Doç. Dr. Konyar da, güneş altında sürdürdükleri titiz çalışmalar ile Eski Van Şehrini ayağı kaldırmak ve turizme kazandırmak niyetinde olduklarını anlatarak sohbete başlıyor.
Eski Van'ın kent dokusu, anıt yapıları, sivil mimarisi gibi durumları keşfetmeye çalıştıklarını belirten Doç. Dr. Konyar, Eski Van'ın özgün dokusunun 1900'lü yılların başına kadar gidebildiğini belirtirken, anıt yapılar için de 600 veya 800 yıl öncesine gidilebildiğini ifade etti.
Eski Van şehrinde bazı yapıların ayağa kaldırılacağını ve kentteki kültür yapılarının buraya taşınarak işlev kazandırılabileceğini kaydeden Doç. Dr. Konyar, “Burada bir cazibe alanı yaratmaya ve turizme de kazandırmaya çalışıyoruz. Bir bütünlük sağlamak istiyoruz, niyetimiz bu. İnsanların gelip gezdiği, alışveriş yapabildiği, yaşayan mekanlar oluşturmak arzusundayız.” dedi.
Güneş altında, zor şartlarda titiz bir çalışma yürüten ekiple beraber alanda bulunan Merkez Müdürü Doç. Dr. Erkan Konyar, çalışmaların detaylarına ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.
“VANDAKİ YAŞANMIŞLIKLARI ORTAYA ÇIKARMAYA ÇALIŞIYORUZ”
Kazı çalışmasının amacına ilişkin açıklamalarda bulunan Doç. Dr.Konyar; “Kültür ve Turizm Bakanlığının izniyle 2010 yılında başlattığımız bir proje kapsamında, İstanbul Üniversitesi adına bu çalışmayı yürütüyoruz. Tabiki Eski Van, Van Kalesi ve Van Kalesi höyüğü alanında ilk tunç çağından, yani 3 bin yıl öncesinden 20. yüzyılın başına kadar yaklaşık 5 bin yıllık bir süreçte Van'daki uygarlıkların, yaşanmışlıkların ortaya çıkarılması amaçlanıyor. 3 ana sektörümüz var bizim. Van Kalesi höyüğü, ki günümüzden 5 bin yıl öncesine kadar giden ev kalıntıları, mimari var burada. Urartular dönemi, Van kayalığı ve güneyde de Eski Van şehri. Bu üç ayrı lokasyon için 3 ayrı projemiz söz konusu.” dedi.
“ÇALIŞMALARLA, KOPUKLUĞU GİDERECEĞİZ”
Eski Van şehrinde mücevfer diye nitelediği yapıların olduğunu ancak bu yapıların çevresiyle kopukluk içinde olduğundan dolayı bir anlam ifade etmediğini kaydeden Merkez Müdürü Doç. Dr. Erkan Konyar, çalışma ile bu kopukluğu ortadan kaldırma niyetinde olduklarını vurguladı. Doç. Dr. Konyar şunları söyledi; “Eski Van'dan başlarsak, eski Van 600 yıl ya da 800 yıl geçmişi olan, Türk – İslam dönemi için diyorum ben bunu tabi, muhtemelen Urartu tabakaları da var altında ama oradaki projemiz daha çok Selçuklu – Osmanlı kent dokusunu ortaya çıkarmakla ilgili. Çünkü orada Van Ulu Camii, Hüsrev Paşa, Kayaçelebi, Kızıl Camii gibi aslında Anadolu, Selçuklu, Osmanlı mimarisinin çok değerli anıtları var. Fakat onlar tek başlarına, tepecik ve toprak yığını arasında bir mücevfer gibi duruyorlar ve ulaşamıyorsunuz. Restore ediliyorlar ama çevrelerinden kopuklar. Kopukluğu nasıl gidereceğiz, o dönemin kent dokusunu da ortaya çıkararak, bu ilişkiyi kurarak. Bu camiler tabiki birer ibadethane ama buraları çevreleriyle birlikte değerlendirmek gerekiyor. Eski Van'ı komple kazalım, ortaya çıkaralım da demiyorum. Çünkü koruyamadıktan sonra açmanın da çok anlamı yok ama o anıt yapıları istediğiniz kadar restore edin, bütünlük içerisinde değerlendirilmedi mi ne yazık ki bir şey ifade etmiyor. Çünkü onların alt yapı sorunları oluşuyor, bugün elektrik götürülemiyor, o yapıların yanında bir abdesthaneleri bile yok. Bütünlükçü bir projeyle ele alındıklarında bir cami yapıyorsanız yanına abdesthane ve diğer camiyle ilgili birimleri de yapmaz mısınız? Yaparsınız tabi. Ama bizim restore edilen veya restore edilmesi düşünülen yapılar sadece cami olarak restore edilmeye çalışılıyor. Ve sonra elektrikten tutun da birçok alt yapı sorunları ortaya çıkıyor. Yani çevreleri ile birlikte, o doku ile birlikte değerlendirmek gerekiyor buraları. Bugün Süleymaniye, Selimiye diğer Osmanlı anıt yapılarına baktığımız zaman o dokuyla, çevrelerindeki bütünlük içinde ortaya çıkarılıyor. Bizim bu noktada amacımız bu. Eski Van'ın daha çok sivil mimarisini de bu kapsamda ortaya çıkarmak amacındayız.”
“KAMUSAL ALARLAR KAZILIYOR”
Yaklaşık 4 yılda 6 – 7 bin metrekarelik bir alan açtıklarını ve şuanda da kamusal alanlarda kazı çalışması yaptıklarını belirten Merkez Müdürü Doç. Dr. Erkan Konyar, şöyle devam etti; “Bu noktada referanslarımız ne? Biraz kent arkeolojisi yapıyoruz aslında. Referanslarımız da, en enken referansımız Evliya Çelebi, Topkapı Sarayında yer alan bir minyatür. Ondan sonra bir kopukluk oluyor, gerçi vakfiyanemelerde kimi yapılarla ilgili bilgi alıyoruz, sonra özellikle 19. yüzyılda Van kenti ile ilgili bilgiler tekrar artıyor. Aslında bu biraz oryantalist bakış açısı. Bir taraftan savaş dönemi, Osmanlının zayıfladığı bir dönem, İngiliz, Alman, kimi zaman Fransız misyonerler geliyor, bölgede kendi dinlerini yaymaya çalışıyorlar. 19. yüzyıla ait bilgilerimiz çok fazla eski Van'la ilgili. Görsel, gravür, biz onlardan referansla eski Van'ın nasıl bir kent olduğunu önce kazılarla daha sonra animasyon çalışmalarıyla ve son olarak rekonstrüksiyon çalışmalarıyla ayağa kaldırmayı planlıyoruz. Bu konuda DAP ve DAKA'nın çok iyi projeleri var. Sağolsunlar bu konuda projelere ve bu tür çalışmalara açık kurumlar bunlar, destekliyorlar projelerimizi.”
“YAŞANILABİLİR ALANLAR OLUŞTURMA NİYETİNDEYİZ”
Amaçlarının Eski Van Şehrini yaşanılabilen bir alan haline getirmek olduğunu anlatan Merkez Müdürü Doç. Dr. Erkan Konyar, şu ifadeleri kullandı; “Biz hemen binaları inşa edelim ve işten çekilelim niyetinde değiliz. Daha çok o alanları yaşanılabilir bir alana dönüştürme amacındayız. Bugün Van'ın kültür kurumları için belki o binalar tahsis edilebilir, küçük butik oteller yapılabilir oraya. Yapacağımız animasyon çalışmasının aslında daha çok amacı bu. Bu animasyon çalışması bittikten sonra, ki bunu 5 – 6 ay içinde bitireceğiz. Bunun iki aşaması var. Birinci aşamasında eski Van'ın 19. yüzyılın, 20. yüzyılın başındaki kent görünümünü, evlerin dokusunu göstereceğiz. 2. aşamada da yapmak istediğimiz, orayı yerli ve yabancı turistler için nasıl bir çekim ve cazibe merkezine dönüştürebilirizi düşünerek, animasyon çalışmasının ikinci aşamasında o yapılara işlev kazandırma söz konusu olacak. Buraları turizme kazandırmamız gerekiyor çünkü buna bu kentin ihtiyacı var. Öyle bir destinasyon üretmek gerekiyor. Bu yöre halkı için de önemli olacaktır bence. Yine DAP ve DAKA, eski Van, Van Kalesi, çevreyolu ve çevre düzenlemesi çalışmaları da aslında buradaki yapıyı, buradaki kötü görünümü azaltması anlamında çok katkı sağladı. İşte Kültür ve Turizm Müdürümüz, Van Müze Müdürlüğümüz oldukça aktif çalışıyorlar burada. Giderek düzelmeye başladı. Burada sosyo ekonomik durum da farklı. Biz hep burada halkla birlikte olduğumuz için görüyoruz bunu. Bu nedenle sadece arkeolojik ve sanat tarihi olarak değil, aslında bir sosyal sorumluluk projesi olarak da görebilirsiniz eski Van'ın durumunu.”
PROJENİN İKİNCİ ve ÜÇÜNCÜ AŞAMASI
Projenin ikinci ve üçüncü aşamalarına ilişkin bilgiler de veren Konyar; “İkinci aşamada sitadel yani Van kayalıkları dediğimiz alan var. Orada çok fazla kazı yapmayı planlamıyoruz bu aşamada. Ama kimi zamanlarda şüpheli durumlarda sondaj çalışmaları yürütüyoruz. Yaklaşık 100 yıldır kazılan bir yer orası. Bir çok Urartu yapısı var ama ne yazık ki belgelenmemiş, yani çizilmemiş, fotoğrafları çekilmemiş, biz yeni dijital teknoloji ile o bölgeyi yeniden belgeliyoruz. Orada da bir grup arkadaşımız çalışıyor. Son olarak Van Kalesinin kuzeyine yayılan yaklaşık 1200 – 1300 metre uzunluğunda, 5 bin yıllık bir kent dokusu var burada. Ve Van'ın en eski yerleşmesi burada. Ben buraya Van'ın hafızası diyorum. Gerçekten 20. yüzyılın başına kadar höyüklerin şansı ve şansızlığı da var. Şansızlığı; böyle çok görkemli yapılarla karşılaşmıyorsunuz. Şansı da, özgün haliyle buluyorsunuz. Yıkılıyor, yangınla, depremle çöküyor ve üzeri düzeltilerek yeni binalar inşa ediliyor. Burada Urartu yapılarını çok geniş alanda izlemeye başladık. Taş temelli, kerpiç bedenli yapılar. Bu noktada Urartu yapılarının ayrıntılarına girdiğimizde, eksen kaymaları ve yıkılmalar var. İki evreli bir inşaat çalışması var. Özellikle küçük mekanlarda bir kayma, depreme ilişkin kimi veriler alıyoruz. Verilere göre Urartunun son yıllarında bölgesel olarak Van Gölü havzası çevresinde böyle bir doğal afetin gerçekleşmiş olabileceğini söyleyebilirim.” şeklinde konuştu.
“BURASI AYNI ZAMANDA AKADEMİK BİR ALAN”
Ekipte 46 kişinin çalıştığını da belirten İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Erkan Konyar, şöyle devam etti; “Biz ekip olarak 46 kişiyiz. Türkiye'nin birçok üniversitesinden öğretim üyesi arkadaşlarımız ve yüksek lisans, doktora yapan öğrencilerimiz var. Burası bir şekilde de akademik bir alan. Buradan birçok tez çalışması, doktora çalışması, makale, kitap çıkıyor. Yaklaşık 16 tane bilim adamı var, değişik üniversitelerden ve değişik görevlerde. Sadece arkeoloji değil. Arkeoloji tek başına yapılan bir meslek değil. Antropolog, Jeofizik Mühendisi, Sanat Tarihi, Mimar gibi mesleklerden de yardım almamız gerekiyor. Onlar da kendi bilim dalları çerçevesinde kazılan alanları yorumluyorlar.”
“ÇALIŞMA ALANLARIMIZ SÜRPRİZLERE AÇIK”
Kazı çalışmasının yapıldığı alanların sürprizlere açık olduğunu ve zaman zaman ilginç bulgulara rastladıklarının altını çizen Doç. Dr. Konyar, “Özellikle Van Kalesi höyüğünde 5 bin yıllık süreçte Vanlıların gündelik yaşamına dair hemen hemen herşeyi bulabiliyorsunuz. Ama bizim için önemli olan Urartu dönemi mimarisiydi. Şuanda, kazdığımız bölgede birçok tablet ve mühür gibi şeylerin çıkması, buranın daha çok elit bir kesim tarafından kullanıldığını gösteriyor. Bunlar da höyükler için sıradışı bir şey. Yani aşağı kentte de, ova düzeyinde de soyluların, kraliyet ailesininin konutları olduğu anlaşılıyor. O noktada 2015 – 2016 yılında bu statüyü gösteren malzemeler çokca bulundu. Bilezikler, iğneler, tunçlar gibi. En önemlisi bence çivi yazılı tablerlerdi ki, ilk kez bir höyükte çivi yazılı tablet çıkıyor. Bu, şundan önemli, buranın niteliğini, gerek ticari olsun gerek idari olsun, buranın niteliğinin sarayla ilişkili olduğunu göstermesi bakımından önemli. Yine geçen yıl büyük bir kaya mezarı ortaya çıkardık. Bu çalışma alanları aslında hep sürprizlere açık. Heran ilginç bir şey elde edebiliyorsunuz.” dedi.
ALANLARIN KORUNMASI MESELESİ
Arkeolojik çalışmalarda en önemli konunun koruma meselesi olduğuna da işaret eden Doç. Dr. Erkan Konyar; “Bir sonraki yıl geldiğimiz zaman bıraktığımız gibi bulamıyoruz buraları. Aslında koruma, arkeolojinin temel sorunsalı. Yalnız korurken de bu dokuyu çok da fazla bozmamak gerekiyor. Böyle bir de çelişki var aslında bu işte. Ve kazma işleminin kendisi bile bir tahribat maalesef. Ama özellikle eski Van'da bu sorunu, söz ettiğim proje ile aşabileceğimizi düşünüyorum. Yani oraları yaşanılabilir mekanlara dönüştürebilirsek koruma noktasında da büyük bir adım atmış olacağımızı düşünüyorum. Bunlar kolay ilerleyen işler değil. Fakat son yıllardaki gelişmeler, DAP, DAKA gibi, Kültür ve Turizm Bakanlığının yatırımları gibi gelişmeler açıkçası insana umut veriyor. Bu alanların çevre düzenlemesi ve yürüyüş yolu projesi bile buradaki atmosferi bence değiştirecektir.” ifadelerini kullandı.
“2018'DE ESKİ YAPILARIN YÜKSELDİĞİNİ GÖRECEĞİZ”
Projenin ilerleyişine ve çalışma yapılan alanların turizme kazandırılması konularına da değinen Doç. Dr. Konyar, “Aslında turizm açısından değerlendirdiğimizde sitadel ve höyük her zaman gezmeye açık. Belki höyük çok gezmeye uygun bir alan değil. Burada 20. yüzyılın başından ilk tunç çağına kadar bir mimari izleyebiliyoruz. Buranın, höyükteki alanların gezilebilir hale getirilebilmesi 2 – 2.5 yıllık bir zaman alabilir. Eski Van için çok somut bir ilerleme var. Şuanda kağıt üzerinde, yapılan protokoller çerçevesinde bu yıl içerisinde kazıların bitirilmesi, önümüzdeki yıl plan proje çalışmalarının ve yapım işlerinin başlaması planlanıyor. Yani bu durumda 2018'de, o bölgede, tabi Koruma Kurulundan falan geçtikten sonra, DAP ve DAKA'nın bu konuda yaklaşımı oldukça net, orada eski Van'a ait yapıların yükseldiğini göreceğiz. Ben 2018 – 2019'da insanların o bölgede, en azından kentin dokusuna ilişkin konut mimarisini izleyebileceklerini düşünüyorum.” diye konuştu
“KAZI ÇALIŞMALARI BÜTÇE İLE ALAKALI BİR DURUM”
Kazı çalışmalarının daha çok bütçe ile alakalı bir durum olduğunu belirten Doç. Dr. Konyar; “İstanbul Üniversitesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Aygaz Genel Müdürlüğü tarafından desteklenen bir ekibiz. Son yıllarda tabi çok fazla bir bütçe ayrılamıyor bu tür kazılara. Ama tabi biz genelde 2 aylık bir süre burada bulunuyoruz. Eylül ayına kadar kazı çalışmalarımız devam edecek.” dedi.
“VAN TSO'DAN VE BASINDAN DESTEK GÖRÜYORUZ”
Yaptıkları kazı çalışmalarına Van'ın ilgisiz olduğunu ve en büyük desteği basın ile Van Ticaret ve Sanayi Odasından gördüklerini de kaydeden İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Erkan Konyar, açıklamalarını şu şekilde tamamladı; “Ben birçok platformda bunu dile getiriyorum. Sivil Toplum Örgütü diyebileceğimiz yapılar arasında daha çok Van Ticaret ve Sanayi Odası bizimle ilgileniyor. Yani en azından gelip bizi ziyaret ediyorlar, hal hatrımızı soruyorlar. Kent ile ilgili bir sıkıntımız çıktığında biz de kendilerine başvuruyoruz. Bir de basın mensupları çalışmalarımıza ilgi gösteriyorlar. Açıkçası bunların dışında, bir ilgili STK ve yerel yönetim göremedim. Diğer bölgelerdeki, illerdeki yerel yönetimler bu tür çalışmalarla doğrudan ilgileniyorlar ve çok ciddi ödenek ayırıyorlar. Turizme kazandırılacak alanlar olmasa bile milyon TL'ler aktarıldığını görüyoruz. Van'da bu farkındalık yok. Eskiden de yoktu, şimdi de yok. Çok enteresan bir şey söyleyeyim, bizim buradaki öğrencilerimizin yol parasını Beşiktaş Belediyesi üstleniyor. Bu aslında bu kent için çok enteresan bir şeydir. Tabi kentin kendi sorunları, sıkıntıları olduğunu da unutmamak gerekiyor. Ama Van'ın böyle bir enteresan, bu işlere sahip çıkmama gibi bir geleneği var. Hep öyle olmuştur, geçmişte de, şimdi de öyle. Tabi bazen bize hafriyat kamyonları gönderiyorlar toprak atıyoruz falan ama bahsettiğim bu değil. Proje noktasında destek olunmuyor. Biz heralde daha çok dışarıdan kaynaklarla, maddi ve manevi desteklerle devam edeceğiz.”
HABER: Umut TARHAN
KAYNAK: PRESTİJ GAZETESİ