Demirtaş Cumhuriyet gazetesine yazdığı mektubunda şu ifadelere yer verdi; Türkiye’de yeni bir dinci-faşist rejimin inşa edilmeye çalışıldığını gören ve bundan tedirgin olan, kaygı duyanların somut adımlar atması için çok geç kalmaması gerekiyor. Parlamentonun fiilen (ve aslında resmen de) sıradan bir devlet dairesi, Saray’a bağlı önemsiz bir birim haline getirildiği bu dönemde, toplumsal muhalefeti aktif bir siyaset öznesi haline getirmek için koşullar çok uygun. Toplumun her kesimi temel demokrasi ilkelerinde yan yana gelmeye hazırken ve bunu meydanlarda bizzat yaparken, siyasi temsil noktasındaki aktörlerin bu konuda gereksiz kaygılarını anlamakta zorlanıyorum doğrusu.
Özellikle HDP ile yan yana durma ve görünme “korkusu” kimi siyasetçilerde “fobiye” dönüşmüş durumda. Bu “fobiyi” yaratan ve besleyen de aslında AKP’nin kendisi. Toplumda ve tabanda böyle bir “fobi” yok. Olması için hiçbir makul ve haklı gerekçe de yok.
Zaten HDP, Cumhuriyet rejimine demokratikleştirerek sahip çıkan; ortak vatan yaklaşımıyla Türkiye’nin her santimetrekaresini sahiplenen, laikliği savunan, her türlü şiddete tereddütsüz karşı olan, ülkenin birliği içerisinde Kürt sorununun demokratik çözümü için mücadele eden; kadınların, inançların, yaşam tarzlarının özgürlüğünü savunan; emekten, emekçiden, üretenden yana ekonomik programı olan, altı milyon seçmenin desteğiyle parlamentonun ikinci büyük muhalefet grubuna sahip, meşru ve yasal bir partidir. Hiç kuşkusuz HDP eleştiriden muaf ve kusursuz bir parti değil. Ama AKP’nin en fazla saldırdığı parti olmasına rağmen, kararlı bir şekilde direnen ve mücadele eden bir partidir elbette.
Ancak bunlara rağmen HDP ile yan yana gelmekten imtina edip köşe bucak kaçanlar, AKP ile yan yana gelmekten ve görünmekten nedense rahatsızlık duymuyorlar.
Cumhuriyet tarihinin en fazla tahribat yaratan siyasal-dinci partisi, neredeyse her gün yeni bir baskı yöntemi geliştiren en hukuk tanımaz partisi, adım adım diktatörlük inşa eden partisi, dış politikada Türkiye’ye en itibarsız günlerini yaşatan partisi, toplumu kendi yarattığı yeni din anlayışı ile teslim almaya çalışan partisi, birçok yöneticisi ve üyesinin yolsuzluk, hırsızlık iddiasıyla anılan partisi, parlamentoyu fesheden, laik cumhuriyete ve hukuk devletine meydan okuyan partisi, yargıyı, bürokrasiyi, üniversiteleri, medyayı ele geçiren partisi ile yan yana görünmekten, görüşmekten, ortak fotoğraf vermekten, el sıkışmaktan ve birlikte aynı mitinge katılmaktan imtina etmeyenler, HDP ile görünmek istemiyorlarmış! Çok tuhaf doğrusu.
Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki, HDP meşruiyetini halktan alıyor. Zaten bunu sorgulamak veya tartışmak kimsenin yetkisinde değil. HDP, halk dışında hiç kimsenin de desteğine ihtiyaç duymaz, meşruiyet için kimsenin onayını, kabulünü aramaz. Tıpkı diğer siyasal partiler gibi.
Şimdi bu tarihi dönemde HDP’yi, Türkiye’nin demokratik geleceğinin inşasında olmazsa olmaz bir demokrasi gücü olarak görmek ve kıymetini bilmek lazım. Koşullar ne olursa olsun, HDP faşizme karşı direnecek ve halkın yanında yer alacaktır. Bunu yaparken demokrasi ilkelerinden taviz vermeyecektir.
Her koşulda birlikte yaşamı ve barışı savunacaktır. Ülkemizdeki inanç, mezhep, etnik kimlik, yaşam tarzı farklılıklarını bölünmenin ve kamplaşmanın değil demokrasi çatısı altında eşitözgür yaşamın bir fırsatı olarak görecektir. Ülkemizde Müslümanmuhafazakâr toplumsal kesimler vardır; ulusalcılar, Kemalistler, ülkücüler, Aleviler, Kürtler, sosyalistler, Müslüman olmayan topluluklar vardır ve var olacaklardır. Bütün bu kesimlerin bazı noktalarda iç içe geçtiği veya örtüştüğü durumlar da vardır elbette.
Demokrasi bu kesimlerden herhangi birinin yok edilmesi, ezilmesi, tasfiye edilmesi üzerine inşa edilemez. Demokrasi zaten bütün bu farklılıkları eşitçe, barış içinde bir arada yaşatabilmektir. Bütün bu farklılıkları kapsayıcı, eşitler arası hukukla varlıklarını benimseyen “demokratik ulus” çatısı altında birliği sağlamak mümkündür. HDP bunun için vardır ve olmazsa olmazdır.
Bu nedenle Türkiye’nin önümüzdeki üç önemli seçimi için hesap yapanlar, HDP yokmuş gibi davranmayı bir kenara bıraksalar iyi olur. HDP seçmeni de diğer seçmenler gibi özgür iradeye sahip yurttaşlardan oluşur. Yurttaşlarımızı kimsenin “çantada keklik” görmemesinde fayda var. Ortak ilkeler belirlenmeden, HDP’nin beklenti ve gelecek vizyonunu hesaba katmadan, sanki HDP birilerine mecburmuş gibi davranarak gerçekçi bir yol haritası oluşturulamaz. HDP’nin en güvendiği seçenek ise “tek başına dahi kalsa faşizme karşı direniş” seçeneğidir. Şu anda acil gündemimiz seçim olamaz. Çünkü ülkede özgür ve serbest seçim koşulları kesinlikle yoktur. Önceliğimiz bu koşulların oluşması için birlikte mücadele etmek olmalıdır. Umutsuzluğa yer vermeden, heyecanla ve şevkle demokrasi mücadelesini büyütme zamanıdır.
SELAHATTİN DEMİRTAŞ
HPD Eş Genel Başkanı, Edirne
Cezaevi
KAYNAK: CUMHURİYET GAZETESİ