Acar, Al Jazeera'den Faruk Acar'a konuştu.
Acar, referandumuna ilişkin yaptıkları araştırmalarda hâlâ yüzde 15 oranında kararsız ve cevap vermeyen seçmene rastladıklarını söylüyor.
7-8'E İNDİRİLEBİLİYOR
Acar, başka sorularla bu seçmenlerin tercihlerini öğrenmeye çalıştıklarını, bu oranı yüzde 7-8'e indirebildiklerini belirtiyor. Acar, yürütülen kampanyaların etkisinin yüzde 2-3 oranında seçmenin kararını etkilediğini, seçmenin dış politika ve ekonomik gelişmelerden daha çok etkilendiği tespitini yapıyor.
HOLLANDA KRİZİ 'EVET'E YARADI
Hollanda krizinin “Evet”e yaradığını söyleyen Acar, Avrupa'ya yönelik tepki dozajının iyi ayarlanamaması halinde ters tepeceği görüşünde. Acar'a göre, “Hayır” cephesinin başını çeken CHP de başarılı bir kampanya yürütüyor.
İşte o röportajın ilgili kısımları:
“Evet” cephesinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan önderliğinde ciddi bir vites yükseltme var. Aynı şekilde “Hayır”ın öncülüğünü yapan CHP lideri de şehir şehir geziyor. Bu kampanyalar kararsız seçmen üzerinde etkili oluyor mu?
Kampanyaların seçmen üzerinde toplam etkisi daha önceki seçimlerde de test edildiği üzere sınırlı. Türkiye'de seçmenler daha çok günün koşullarını değerlendirerek hareket ediyor. Anlık gelişmeler ki, bunlar ekonomi, dış politika gibi konular, farklı yönde hareketlenmelere neden olabiliyor. Bu farklılığa 7 Haziran 2015 seçimleri ve sonrasındaki olaylar örnek gösterilebilir. 7 Haziran seçimleri öncesinde Diyarbakır'daki HDP mitinginde meydana gelen patlama HDP lehine bir sürece yol açarken, 7 Haziran seçimi sonrasındaki patlamalar AK Parti lehine gelişmelere yol açtı.
Kampanyalardan öte günlük gelişmeler daha belirleyici mi demek istiyorsunuz?
Kampanyalar yüzde 15'lik kararsız seçmenin yüzde 2-3'ünü etkiler. Mitingler, reklamlar, kampanya dili vs… Bunların etkisi sınırlı. Daha büyük kesim, içinde bulunduğu hâlet-i ruhiyeye göre pozisyon alıyor. Hatta, oy kabinine kadar da bu karar süreci sürüyor.
Hollanda ile yaşanan kriz “Evet” oylarında bir artışa neden oldu mu? Özellikle, daha önce AK Parti'ye oy vermiş kesimlerin “Evet"e mesafeli olduğu tespitleri vardı. Bu kesim “Evet”e yaklaştı mı?
Daha önce AK Parti'ye oy vermiş seçmen içinde ikna olmayanların oranının epey azaldığını söyleyebiliriz. Bu kitle ciddi oranda konsolide oldu. İlk ölçümlerde daha önce AK Parti'ye oy vermiş kesim içinde yüzde 20 düzeyinde bir kararsızlık, tatmin olmama duygusu söz konusuydu. Bunların tümü “Hayırcı” değildi. Sadece yüzde 6'sı “Hayırcı”ydı. Yüzde 14'ü, ya “cevap vermiyorum” ya da “kararsızım” diyordu. Şu anda bu kesimin yüzde 14'ü “Evet”e ikna oldu diyebiliriz.
Bu konsolidasyonu ne sağladı?
Her şey sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun “Başbakan” gafı ile başladı. Kılıçdaroğlu'nun yeni sistemde “Başbakan” olacağını ifade eden cümlesinin bir başlangıç noktası olduğunu söyleyebilirim. Sonra bu tuttu. AK Parti tabanı bu gaf ile motivasyon yakaladı. Hollanda meselesi de ikinci bir kapı açtı. Avrupa'nın genelinde İslam'a karşı öne çıkan aşırı söylem, Recep Tayyip Erdoğan'ın bu söyleme karşı çıkışı tekrar liderliğini pekiştiren bir sürece dönüştü. Türkiye'deki iç dinamikler hareketlendi. Burada Avrupa'ya verilen tepkinin hangi dozda tutulduğu da önemli. Eğer aşırıya giderse bunun seçmenleri üzerinde bir tedirginlik yaratma ihtimali de var. Avrupa'ya tepkinin dozajı hassas bir noktada tutulursa, yani düşmanlığa evrilmez ise “Evet” için bir kazanç, sonrası kayıp olabilir. Benim okumam, Erdoğan'ın verdiği “Türkiye sahipsiz değil, diz çökmez” mesajının seçmenler nezdinde olumlu karşılığı olduğu şeklinde.